Şeriat ve Cumhuriyet: Birbirine Zıt mı, Yoksa Uyumlu mu?
Toplumların yönetim biçimleri ve değer sistemleri tarih boyunca farklı şekillerde bir araya gelmiş, bazen çatışmış, bazen de uzlaşmıştır. Türkiye’de “şeriat” ve “cumhuriyet” kavramları genellikle zıt kutuplar olarak görülse de, bu iki kavramın bir arada var olabileceği fikri, hem teorik hem de pratik örneklerle savunulabilir. Şeriatçı bir bireyin cumhuriyetçi olamayacağına dair yaygın kanaatin aksine, bu makalede, şeriat anlayışının cumhuriyet rejimiyle uyumlu olabileceği ve bir şeriat taraftarının aynı zamanda cumhuriyetçi olabileceği gerçek dünya örnekleriyle işlenecektir.

Şeriat ve Cumhuriyet Kavramlarının Tanımı
Öncelikle, kavramları netleştirmek gerekir. Şeriat, İslam dininin temel kaynaklarından (Kuran ve Sünnet) türetilen kurallar bütünü olarak tanımlanır ve bireylerin hem kişisel hem de toplumsal hayatını düzenlemeyi amaçlar. Cumhuriyet ise, egemenliğin halkta olduğu, monarşinin reddedildiği ve genellikle seçilmiş temsilciler aracılığıyla yönetimin gerçekleştiği bir rejimdir. Bu iki kavramın birbiriyle çeliştiği varsayımı, şeriatın teokratik bir yönetimle özdeşleştirilmesi ve cumhuriyetin ise laiklik ile eş tutulmasından kaynaklanır. Ancak bu özdeşleştirmeler mutlak değildir.

Dünya Örnekleri: İsrail ve İran
Şeriatçı birisinin cumhuriyetçi olabileceğini anlamak için, dünya üzerindeki bazı yönetim modellerine bakmak faydalı olacaktır. İsrail, bir Yahudi devleti olarak tanımlanır ve Yahudi şeriatı bazı hukuki ve toplumsal alanlarda etkiliyken, aynı zamanda bir cumhuriyettir. İsrail’de halk egemenliği esas alınır, seçimler yapılır ve yönetim demokratik süreçlerle şekillenir. Bu, dini kuralların bir cumhuriyet rejimi içinde uygulanabileceğini gösterir. Benzer şekilde, İran İslam Cumhuriyeti, İslam şeriatını kanunlaştırmış bir ülkedir ve adından da anlaşılacağı üzere bir cumhuriyet rejimine sahiptir. İran’da halk, cumhurbaşkanını ve meclis üyelerini seçer; yani egemenlik teorik olarak halka aittir. Bu örnekler, şeriatın cumhuriyetle bağdaşabileceğini açıkça ortaya koyar.

Türkiye Bağlamında Şeriat ve Cumhuriyet
Türkiye, 1923’te kurulan Cumhuriyet ile laikliği bir ilke olarak benimsemiş ve şeriat düzenini resmi olarak kaldırmıştır. Ancak bu durum, şeriatçı bir bireyin cumhuriyet fikrine karşı olduğu anlamına gelmez. Cumhuriyet, özünde halkın kendi kendini yönetmesi ilkesine dayanır ve bu ilke, İslam tarihinde de örnekleri görülen bir anlayışla uyumludur. Örneğin, Hz. Ebubekir’in halife seçimi, bir tür halk iradesine dayalı konsensüsle gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, şeriatı savunan bir kişi, halkın iradesini merkeze alan bir cumhuriyet rejimini destekleyebilir. Türkiye’de bazı dindar kesimler, Cumhuriyetin kuruluşunu ve halk egemenliği fikrini olumlu bulmuş, ancak laiklik uygulamasının katı biçiminden rahatsızlık duymuşlardır. Bu, şeriatçı bir kişinin cumhuriyete değil, yalnızca belirli politikalarına karşı olabileceğini gösterir.

Şeriatçı Cumhuriyetçi Olabilir mi?
Şeriatçı bir bireyin cumhuriyetçi olabilmesi için, cumhuriyetin temel ilkesi olan halk egemenliğini kabul etmesi yeterlidir. Şeriat, bir yönetim biçimi değil, bir hukuk ve ahlak sistemidir. Dolayısıyla, şeriat kurallarının uygulanmasını isteyen bir kişi, bu kuralların halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yasalaşmasını savunabilir. Bu, hem şeriatın hem de cumhuriyetin ruhuna uygun bir yaklaşımdır. Örneğin, bir şeriatçı, monarşiyi reddederek halkın kendi yöneticilerini seçtiği bir sistemi tercih edebilir ve bu tercih, cumhuriyetçilikle örtüşür.

Şeriat ve cumhuriyet, genellikle karşıt kavramlar olarak sunulsa da, bu algı mutlak bir gerçekliği yansıtmamaktadır. İsrail ve İran gibi örnekler, dini kurallarla cumhuriyet rejiminin bir arada var olabileceğini kanıtlar. Türkiye özelinde ise, şeriatçı bir bireyin cumhuriyetin halk egemenliği ilkesini benimsemesi, onun cumhuriyetçi olmasına engel değildir. Şeriatçı birisinin cumhuriyetçi olabileceği fikri, kavramların özüne inildiğinde ve önyargılardan arındırıldığında açıkça görülebilir. Bu uyum, farklı değer sistemlerinin bir arada yaşayabileceği daha kapsayıcı bir toplumsal tartışma zemini sunar.